Merhaba sevgili okurlar; ikinci yazımda da belirtmiş olduğum üzere ağustos ayı milletimiz için zaferler ayıdır. 26 Ağustos Malazgirt Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz’un başlangıç tarihidir. Her iki savaş da milletimizin ölüm kalım meselesi olmuştur. Malazgirt Meydan Muharebesi ile yurt kazanırken Büyük Taarruz Zaferiyle kazanmış olduğumuz bu yurdu perçinlemiş olduk. Büyük Taarruza giden yolun en önemli aşamalarından bir tanesi de Sivas Kongresi’dir. Bugün 4 Eylül 2020. Sivas Kongresi’nin yapılmasının 101.yıldönümüdür. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı kongredir.

            Sivas Kongresi’ni önemli kılan hususlardan birisi de milli egemenlik modelinin yavaş yavaş kabul edildiği bir sistemin ayak seslerini de duymaktaydık. Sivas Kongresi’nin kararlarına baktığımızda egemenliğin Osmanlı Padişahına değil, Türk Milletine ait olduğunu vurgulamak istemiştir. Egemenlikle ilgili özellikleri Fransız eski kraliyet savcısı olan Jean Bodin belirlemiştir. Bodin’e göre egemenlik parçalanamaz, tek ve başkasına da devredilemezdi. XIV.Louis “Devlet benim.” derken aslında egemenliğin de sadece kendisinde ait olduğunu da söylüyordu. 1789 Fransız İhtilali gerçekleşip XIV.Louis idam edilince anlaşıldı ki egemenlik Fransız Milletine ait olduğu anlaşıldı. Burada şu anda siyaset felsefesini tartışmayacağım.

            İşte bu duruma benzer olaylar da tarihimizde gerçekleşmiştir. Mondros Mütarekesi imzalanmış, ordular dağıtılmış ve askerlerimizin elinde var olan silahlara el konulmuştur. İstanbul Hükümeti çıkan isyanları bastıramıyor, basiretsizliklerin ardı arkası kesilmiyor. Türk Milleti aşağılanıyor, hor görülüyor ve namusuna dil uzatılıyordu. Bir yerden bir yere giderken yabancıların iznine bağlı olarak pasaportla gidebiliyordu. Düşünsenize kendi öz vatanınızda bile özgürce seyahat edemiyorsunuz. Tabi aydınlar arasında da bir manda fikrini almış başını gitmiş. Hiç kimse bağımsız bir devlet kurmayı düşünmüyor. Kurtuluşu ya Amerikan ya da İngiliz mandasında arıyorlar. Yurdun her tarafı işgal edilmiş, bütün iletişim araçlarına el konulmuş. Mustafa Kemal Paşa'da çıkıp “YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM!” parolasını söylüyordu.

            İşte bu siyasi şartlarda Sivas Kongresi yapılmıştır. Bazı delegelerin aklında hala mandacılık fikri vardı. Bazıları milli mücadeleye inanmamıştı. Ayrıca Sivas Kongresi oldukça düşük bir sayıyla toplanmıştır. Bunun nedeni İstanbul Hükümeti’nin Elazığ Valisi Ali Galip’i görevlendirmesinden kaynaklanıyordu. Güneyden Fransızlar Maraş üzerinden Sivas Kongresini basmakla tehdit ediyordu. Türlü engellemelerine rağmen Sivas’ta yurdun çeşitli yörelerinden gelen delegelerle toplanmıştır. Toplantının en önemli konularında birisi manda ve himayedir. İşte Mustafa Kemal Paşa burada çok çetin tartışmaların içerisine katılmış ve kongre sonucunda da manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir. Bu sorunun halledilmesi şu şekilde önemlidir: Milli bağımsızlık diyorsak ve işgallerden tam anlamıyla kurtulmak istiyorsak manda ve himayenin kesin olarak reddedilmesi gerekmekteydi. Bu da oldu. Çünkü milli kurtuluş savaşından söz edebilmek için her yönüyle kapitülasyonlardan arındırılmış ve tam bağımsızlığın olması gerekiyordu. Cumhuriyet’in temelleri atılmış ve milli iradenin varlığı esas kılınmıştır.

            Milli varlığımızla ilgili kurulmuş olan cemiyetler söz konusuydu. Bu cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. İrade-i Milliye gazetesi çıkarılarak Milli Mücadele ile ilgili çıkan haberler sayesinde Türk Milleti bilinçlendiriliyordu. Samsun’da yanan kıvılcım Sivas’la beraber artık büyük bir kurtuluş meşalesine dönüşüyordu. Mustafa Kemal Paşa, Temsil Heyeti ile birlikte Ankara’ya geçerek ileride açılacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çalışmasını yapıyordu. Miili Mücadeleyi örgütleyerek daha da güçlenmesini sağlamıştır. Ankara’da açılacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile meşalenin gücü artık bütün Anadolu’yu aydınlatıyor ve düşmanı anavatandan uzaklaştırmanın da vakti geliyordu. Sivas’ta atılan adımlar sayesinde bugünkü Cumhuriyetimizin temelleri de atılmış oldu.

            Bu hafta yeni bir adli yıla da girmiş olduk. Bütün yargı camiamıza yeni adli yılda başarılar diliyorum. Başta avukat meslektaşlarımızın sıkıntıları olmak üzere yargı sistemimizde var olan sorunlarının çözülmesi dileğiyle her meslektaşımıza başarılar diliyorum.