Merhaba sevgili okurlar;
En son 20 Kasım 2020 tarihinde yazmıştım. Bu tarihten itibaren de iş yoğunluğu, covid19 salgın hastalığıyla uğraşma, tezle ilgilenme derken uzun bir süre boyunca sizlerden uzakta kaldım. Bu süre boyunca hem dünya hem de ülkemizde çok hızlı değişimler gerçekleşti. Ülkemizin ekonomik ve siyasal alanın çok sıcak olması ve her gün değişkenliğinin artması, sosyal alandaki faaliyetleri takip etmeyi gittikçe zorlaştırmaktadır. Her hal ve şartta ülkemizde ve dünyada çok etkili değişimler meydana gelmektedir. Bu salgın hastalık insanlığa etkileri evransel olup bu etkiler uzun yıllar boyunca aramızda yaşamaya devam edecektir.
İnsanlık tarihinin son 300 yılı çok hızlı bir şekilde değişmiştir. Özellikle 20.yüzyılda insanoğlu birbirini yok edercesine iki tane savaş dönemini yaşamış, diğer yandan dünyanın çeşitli yerlerinde insanlık tarihinin en kanlı katliamlarına tanık olmuşlardır. İnsanoğlunun bu gelişmesiyle beraber her konuda gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmelerin arasında en hızlı değişen hususlardan birisi de enerjidir.
Enerji kavramı çok geniş bir kavram olup ülkeler enerji elde etme konusunda adeta birbirleriyle yarışmaktadır. Ülkeler enerji üretme konusunda teknolojilerini çok geliştirmekte, bu konuda çok ciddi miktardaki paraya ar-ge bölümüne ayırmaktadır. Ayrıca bu enerjiyi elde ederken veya elde etmeye çalışırken dışarıdan ithal edilen enerjinin güvenliğini de sağlama konusunda çok ciddi politikalar geliştirmektedirler. Örneğin; AB doğalgaz ve petrol elde etmek çok çeşitli politikalara geliştirmeye çalışmaktadır. Özellikle AB ülkesi olan Yunanistan, Mısır ve İsrail’i de yanına alarak Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi Anadolu coğrafyasına sıkıştırmak istemektedir. Buradaki doğalgaz ve petrol yataklarını tek başına elde etmek istemektedirler. Dolayısıyla Türkiye’nin Libya ile ilgili adımları yakından takip edilmelidir. Dışarı kaynaklardan elde etmiş olduğumuz bilgilere göre Libya UMH Hafter güçlerine bir operasyon yapmayı planlamaktadır. Bu operasyonda elde edilecek olan başarı Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenliğini perçinlemiş olacaktır.
Yenilenemeyen enerji kaynaklarının azalması, bu enerji kaynaklarının yerini almaya çalışabilecek olan yenilenebilir alternatif diğer enerji kaynaklarına yönelik politikaların da geliştirilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Elektrik enerjisini elde etme konusunda hidroelektrik santralleri ile termik santralleri çok önemli bir role sahiptir. Kuraklığı konuştuğumuz şu günlerde hidroelektrik santrallerden elde edilen enerjinin güvenliği ve verimliliği önemlidir. Termik santraller ise özellikle linyit kömüründen elde edilen elektrik enerjisi önemli ama bir o kadar da bu termik santralinden kaynaklanan çevre kirliliğinin yanında termik santralin etrafında yaşayan ekolojik yaşamı da büyük ölçüde etkilemektedir. Termik santralin etrafında yaşayan insanların ise kanser başta olmak üzere çeşitli hastalıklara maruz kaldıkları görülmektedir. Afşin-Elbistan Termik Santralinde durum ortadadır. Eldeki verilerde o yörede yaşayan insanlarımızın çoğu başta kanser hastalığı olmak üzere göğüs hastalıkları ve astım hastalıkları mücadele etmektedir. Dolayısıyla elde edilecek olan enerjinin çevresel etkileri ile insan sağlığına olabilecek olan etkileri de güvenlik açısından incelenmesi zorunludur.
Enerji elde edilirken yenilenemeyen enerji kaynaklarının azalması, yenilenemeyen enerji kaynaklarının çevreye olumsuz etkisi, enerji nakil hatları güvenliğinin sağlanmasında karşılaşılan riskler göz önüne alındığında gelişmiş ülkeler para kaynaklarını yenilenebilir enerji kaynaklarının üretimine harcamışlardır. Türkiye’de coğrafi konumu itibarıyla zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunduğu ülkelerle komşudur. Bu zenginlik karşısında da dünyanın en güvensiz yeri Ortadoğu’dur. Ayrıca İran ve Rusya’nın Avrupa’yı petrol ve doğalgaz üzerinden de deyim yerindeyse şantaj yapması Avrupa’nın yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimini artırmıştır.
Ülkemizde enerji elde etme açısından çok yönlü iç ve dış politikalar uygulamaktadır. TEDAŞ’ın özelleştirilmesi, hidroelektrik ve termik santrallerinin özelleştirilmesi enerji üretme konusunda belirlenmiş bir iç politikadır. Ayrıca ülkemizin çeşitli bölgelerinde rüzgar enerjisi santralleri ile güneş enerjisi santrallerinin yaygınlaştırılması da yenilenebilir enerji kaynaklara yönelimidir. Yalnız yenilenebilir kaynaklara daha da çok yönelmesi gerekir. Ülkemiz özellikle Karadeniz’de ve Doğu Akdeniz’de arama-tarama faaliyetlerinde bulunması ve kamuoyunda müjdelerin ilan edilmesi de bu kaynaklara ulaşıp dışa bağımlılığı azaltmak için uygulanan politikalardan birkaçıdır. Ayrıca ülkemiz TANAP projesine, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ve Nabucco Hattı üzerinde bulunması da coğrafi siyasetinin önemini artırmaktadır. Ülkemiz enerji kaynaklarını üretme konusunda bize göre ar-ge çalışmalarına önemli miktarda kaynak ayırmalıdır. Özellikle ülkemizin gelişmekte olması ve enerjiye ihtiyaç duyması göz önüne alındığında enerjinin hem iç hem de dış politikadaki güvenliğinin sağlanmasını esastır. Dolayısıyla gelişen ve büyümeye çalışan Türkiye’nin ilkeli enerji politikasının olması da zorunludur. Çünkü enerjiyi bağımsız ve kendi kendine yetebilen bir ülke her açıdan gelişmiş sayılmalıdır. Bundan dolayı da enerjide dışa bağımlılığı olabildiğince azaltmalı, önce yerli kaynaklara bu da yetmezse ar-ge çalışmalarına hız verilerek yenilenebilir enerji üretmelidir.